Bugun...
SON DAKİKA

Kefken Abhaz Mezarlığı, 2014 Soçi Olimpiyatları, Ahçıpsı ve Kafkas Sürgününün Kültür Alanı Projesi

Sürgün tarihimizi yazmalıyız. Bunu yaşayan insanların torunları bunu yazmalı. Bu tarihten ders almalı, geçmişi unutturmamalı ama geleceğe de umutla ve güvenle bakmalı. Biz artık savaş istemiyoruz. Yaşamak ve var olmak istiyoruz.
facebook-paylas
 Tarih: 20-05-2024 11:52:09  -   Güncelleme: 20-05-2024 12:17:09

Kefken Abhaz Mezarlığı, 2014 Soçi Olimpiyatları, Ahçıpsı ve Kafkas Sürgününün Kültür Alanı Projesi

      “Sürgün Yollarında Hüznün Umuda Yolculuğu”

 

 

 

İÇERİK
 

Önsöz

Giriş
 

 

I. BÖLÜM

 

KEFKEN ABHAZ MEZARLIĞI ve ABHAZLAR

 

a- Ömer Büyüka'nın Yazıları

b- Kesepha Elif'in yükselen sesi

c- Kefken'in Büyük Çerkes Sürgünü'ne sembol oluşu

d- Kefken'e gelen Abhazlar kimlerdi? Nerelere dağıldılar?
 

 

II. BÖLÜM

 

2014 SOÇİ OLİMPİYATLARI ve AHÇIPSI

 

a- Olimpiyat Bölgesinin Haritaları ve Burada Yaşayan Halklar

b- Ahçıpsı Halkı ve Kefken

c- Ahçıpsı Köyleri ve Sülaleleri

d- Ahçıpsılı Abhazlar ve Abhazlık Kodeksi
 

 

III. BÖLÜM

 

KAFKAS SÜRGÜNÜNÜN KÜLTÜR ALANI PROJESİ

 

a-Sürgün Yollarında Hüznün Umuda Yolculuğu

b- Geçmişi Unutmamak, Geleceğe bakmak

c- Öyküler, Şiirler, Besteler ve Görseller

d- Fotoğraflar
 

 

SONSÖZ

 

 

 

ÖNSÖZ
 

Öyle bir an geliyor ki “bunu hemen, şimdi yazmalıyım” diyorsunuz. Şu an bu duygu içerisindeyim. Kefken Abhaz Mezarlığı'nın geldiği nokta. Soçi Olimpiyatları'na bulaşan siyaset.  Göç, sürgün, soykırım gibi konulardaki bilgi eksikliği, küçük de olsa böyle bir çalışma yapmama neden oldu.
 

Her 21 Mayıs yaklaştıkça “Sürgün” Kafkas derneklerinin gündemine gelir ama ne yazık 22 Mayıs’tan sonra unutulur. O yüzden bu 21 Mayıs etkinliklerine “Senede Bir Gün” etkinliği diyorum. Çünkü giderek bu etkinliklerin arkasından birkaç fotoğrafın dışında hiçbir şey kalmamaya başladı. Bu konu gündeme geldiği ilk yıllarda biraz daha araştırma ve bilgi ağırlıklı etkinlikler yapılır, yazılar yazılır, konferanslar verilirdi. Şimdi anmalar biraz karnavala, biraz siyasi amaçlara, biraz geçmişle hesaplaşmalara dönüştürüldü.
 

Önce Kefken Abhaz Mezarlığı'nda mevlid okunarak, denize çiçek bırakılarak yapılan etkinlikler, daha sonra Üsküdar'da çelenkli, mumlu, şarkılı anmalara dönüştü, derken Üsküdar’a oradan da Beşiktaş'a geçildi. Daha sonra Galatasaray, Taksim de işin içine girdi. Kimi zaman slogan atmak, kimi zaman ulusal giysiler içinde bayraklar sallayarak göç şarkıları ve şiirleri söylemek, kimi zaman Taksim’de küçücük çocukların ellerine kurukafalı sopalar verip farkındalık yaratıyoruz diye, bir yabancı konsolosluk önünde, canhıraş haykırışlar biçiminde protestolara dönüştü.
 

Bu durum kardeş halkları gereksiz tartışmalar içine sürükledi, bilimsel anlamda; gerçekleri ortaya çıkarmak, tarihimizle ve kendimizle yüzleşmek, en basit soruları sormak ve bu sorulara yanıt aramak yerine, bir arpa boyu ilerlemeyen tartışma ve didişmelere neden oldu.


Kimse, Kefken'de ölen kimlerdi, neden öldüler, nasıl öldüler, bu insanlar nereden geldi, nereye gitti, diye merak etmedi. Hala Türkiye'de bu göçlerle ilgili ciddi bir araştırma yok. Kafkasya'da yapılan araştırmalar da Türkçe'ye çevrilmedi. Çevrilenler ise kısıtlı sayıda. Üstelik bunlar da böyle büyük bir dramın tüm boyutlarını yansıtacak nitelikte değil.
 

Günümüzde çok kullanılan bir cümleyi ben de kullanayım.“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak”. Bu konuda bilgi sahibi olmak kolay değil, yazılı kaynaklar az, olayı yaşayanlar bu gün hayatta değil. Mevcut bilgiler de aklımızdaki soruları yanıtlayacak nitelikte değil.
 

Buna rağmen kafamızı kurcalayan sorulardan kurtulmak mümkün değil. Madem hepimiz sürüldük. Bu günkü Kafkas cumhuriyetlerini kim kurdu? Orada kalanlar teslim mi oldular, bizim kadar kahraman değiller miydi?  Neden bizimle gelmediler? Geldiler de geri mi döndüler? Yoksa biz Müslümandık onlar Hristiyan mıydı? Yoksa biz korkaktık, onlar cesur muydu? Ya da tersi, biz cesurduk da onlar mı korkaktı? Kim daha yurtseverdi? Kalan mı? Giden mi?  Yoksa biz; “O ülke öyle bereketli, bir manda bir kabağın içine sığıyor” diyenlere inanacak kadar saf mıydık?  Gibi yüzlerce yanıtsız soru.  Ne zaman bu görkemli törenlere katılıp eve dönsem, ertesi gün kendimi işte bu hesaplaşma ile buluyor, kendi sorularıma yanıt bulamayınca da daha çok üzülüyorum.
 

Sakın kimse bu etkinlikleri küçümsediğimi sanmasın, tam tersine bu kadar insanın, atalarının dramını gündeme getirmelerini saygıyla karşılıyorum. Yalnız biraz olsun sorup soruşturmalarını ve edindikleri bilgileri yazmalarını istiyorum. Sürgün tarihimizi yazmalıyız. Bunu yaşayan insanların torunları bunu yazmalı. Bu tarihten ders almalı, geçmişi unutturmamalı ama geleceğe de umutla ve güvenle bakmalı.
 

Biz artık savaş istemiyoruz. Yaşamak ve var olmak istiyoruz. Yok olmaya yüz tutmuş bir halk için ağıt biraz tesellidir ama gelecek değildir. Biz ağıtlar bitsin, halkımızın geleceği olsun istiyoruz. Eğer ağıtlar bir halkı kurtarsaydı, Elif'in ağıdı kurtarırdı. Onu okurken şimdi sadece gözyaşı dökebiliyoruz, hiç birimizin gücü ölenleri geri getiremiyor. Oysa aklın ve bilimin, sevginin ve sağduyunun gücü, bundan sonraki yok oluşlara engel olabilir, bu nedenle önce bilgi sahibi olmalıyız, diyor ve bulabildiğimiz en ufak bilgiyi sizlerle de paylaşmak istiyoruz.
 

Papapha Mahinur Tuna- 3 Nisan 2009
 

Bu çalışmanın tamamını BURAYA tıklayarak PDF formatında yükleyebilirsiniz.

 

  Bu haber 379 defa okunmuştur.
Etiketler

  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  DİĞER KİTAP Haberleri
  • SON YORUMLANAN HABERLER
  • SON YORUMLANAN VİDEOLAR
  HABER ARŞİVİ
  HAVA DURUMU
GAZETEMİZ
  ANKET Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
nöbetçi eczaneler
  HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI